
RÖPORTAJ - İLCEMHABER
"DRAGOS KAZISI" kitabını hazırlayan Kartal ve İBB Meclis Üyesi Ali Haydar SÜSLÜ ile röportaj gerçekleştirdik.
Neden Dragos Kazısı kitabını hazırlama ihtiyacı duyduğunuzu bizlere açıklarmısın sayın Ali Haydar SÜSLÜ.
- Kartal’ın son 200-250 yılı... Bu süre içinde Kartal’ da gündelik hayatın nasıl bir değişim geçirdiği üzerine bir araştırma çalışmasına başladık.
Bu çalışma sırasında eski kaynakları tararken Dragos Tepesi’ nin hemen yanıbaşında yer alan kalıntılara dair yazılar dikkatimizi çekmişti.
Ancak okuyup da geçtiğimiz bu kaynakları, Dragos Tekel arazisinin insanın içini açıtacak şekilde yok edilme tehlikesi başgösterdiğinde tekrar masa üstüne çıkardık. Ve bu kalıntıların ne olduğu, ne zamandır bilindiği üzerine daha derinlere inen bir araştırma başlattık.
Burada bulduklarımız ve okuduklarımız bizi çok heyecanlandırdı. Çünkü yüzlerce yıldır süren bir tartışmanın tam ortasında bulmuştuk kendimizi.
Kitapta ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştık; Bizans dönemi İstanbul’u için Marmara kıyıları, buralarda ki yazlık saraylar, kilise ve manastırlar önemini hep korumuş ama bir yandan da çok bilinmemiş.
Hatta diyebilirim ki size, bugün Kadıköy’ den Pendik’ e kadar uzanan sahil şeridinde 6 tane önemli Bizans yerleşimi var. Gariptir ki bugün bunlardan sadece ikisinin yerini kesine yakın bir şekilde biliyoruz. Bunlardan biri bugünkü Fenerbahçe civarında olan Hierra, diğeri ise adından da nerede olduğunu çıkarabileceğimiz Kartalimen. Kartalimen bugün Kartal olarak anılıyor.
Bu iki yerleşim dışında Rufinianes, Poleatikon, Satyros ve Bryas’ın nerede olduğunu bugün konunun uzmanları da kesin olarak söyleyemiyor. Ve işin garip tarafı yüzlerce yıldır bu yerleşimler ve bu yerleşimler üzerinde bulunduğu eski kaynaklardan bilinen saray ve manastır gibi yapıların nerede olduğu tartışmaları hız kesmeden devam etmekte.
Aslında biz hem okuyucu için ama öncelikle kendimiz için, bu alanın önemini anlayabilmeye çalıştık. Bu anlamda da öncelikli olarak bu Alana dair yazılmış bütün kaynakları taramaya çalıştık.
İlk ve en önemli kaynak İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı’nın başkentine gelen ünlü Fransız nebatatçısı ve seyyahı Pierre Gylli tarafından 1540 yılında yazılan kitaptı.
Seyyah anılarında özellikle 1509 İstanbul depreminde büyük zarar gören ve boşaltılan, çevrede bulunan Rumlar tarafından "Obnias"veya"Abrias" adı ile anılan harabelerden bahsediyordu.
Bu tekel arazisi üzerinde bulunan kalıntıların ne olduğu konusundaki tartışma da aslında 1540’da başlamıştır diyebiliriz. Çünkü Fransız seyyahtan sonra özellikle Kartal-Dragos’ta Tekel İdaresinde ve Küçükyalı’daki kalıntılar üzerinde hangisinin Bryas sarayı olduğuna dair büyük tartışmalar sürüp gelmiştir.
Diyebilirim ki bizim için en ilginç şey, 1974-1979 yılları arasındaki kazılara dair fotoğraf arşivine ulaşmaktı.
Bu konu ile ilgili İstanbul Arkeoloji Müzesi arşivinde haftalarca bu alana dair bilgi, belge ve görsel malzeme aradık. Maalesef çok da fazla bir şey bulamadık. Bunun üzerine kazıyı yapan arkeologların peşine düştük. Maalesef biri ölmüştü. Alpay Pasinli’ye ulaştık. Ve 24 yıl önce zorluklar içinde bu alanı kazan ve maddi sıkıntılar yüzünden bu kazıya ara vermek zorunda kalan Alpay Bey bize bütün kazı sürecini anlattı.
Ama en önemlisi kazının sürdüğü dönemde çekilmiş olan 700’ün üzerinde fotoğrafın negatifini bize gösterdi.
İşte o anda burada hep okuduğumuz, duyduğumuz ama şimdi toprak altında olan kalıntıların nasıl bir şey olduğunu görebiliyorduk.
Fakat şimdilerde bu alan bir takım oyunlarla yok edilmeye çalışılıyor.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki; biz asla Tekel arazisinin üniversiteye verilmesine karşı değiliz. Mevcut binalar, tarihi yapılar üniversitenin her türlü ihtiyacını karşılamasına rağmen, 4108 tescilli ağacın olduğu alanın imara açılmış olması, arazinin tarihi özelliğinin dikkate alınmaması, Tekel binalarının bulunduğu bölümün Adalet Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı' na tahsis edilmiş olması, bu alan üzerinde oynanan oyunu açıkça ortaya koymaktadır ve itirazımız da bunadır.
Tekel arazisi içinde bulunan mevcut İdari binalar, Üretim binaları, Depolar, üniversitenin kampüs binaları olarak kullanılabilir. Orta alanda ki Bizans döneminden kalma tarihi yapıları içeren ve devamında ki ağaçlıklı alan ise hem bir açık müze, hem de şehir parkı olarak kullanılabilir. Ayrıca son yıllarda betonlaşmanın bu denli yoğunlaşması, nefes alacak alan bırakmaması, bahsi geçen Tekel arazisinin korunmasını daha da önemli kılmaktadır.
Bütün bu değerlendirmelerin ışığında, hazırladığımız '' DRAGOS KAZISI '' adlı tarihsel süreci anlatan kitap ve 2010 yılı sonlarında yeniden başlatılan Tekel arazisinde ki kazı çalışmaları , bu alanın korunması gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Saygılarımla
Ali Haydar SÜSLÜ
Güncelleme Tarihi: 10 Mayıs 2011, 06:26
