Hz. Peygamber ve Vefa

Millet olarak, "acı bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır" düşüncesine sahip köklü bir medeniyetin neferleriyiz. Bu düşüncenin altında hiç şüphesiz ki "vefâ" duygusu vardır. Vefâ; Kıymet bilmek, iyiliği unutmamak ve sözüne sadık kalmak gibi anlamlara gelir. 

*
Seküler dünyada insanların olabildiğine dünyevîleştiği ve dünyevîleştikçede nefsîleştiği bir çağda yaşıyoruz. Verdiği söze uymayan, yapılan iyiliği bir kalemde silen, kendinden başkasını düşünmeyen vefâsız insanların sayısı hiçte az değildir.
*
Herşey de olduğu gibi vefâ konusunda da bize en güzel örnek hiç şüphesiz ki Hz. Peygamberimizdir. O, başta Cenabı Hakk'a karşı çok vefalı idi. Her gece kalkar uzun zaman namaz kılar, dua eder ve Allah'ı zikir ile meşgul olurdu. Hz. Aişe: "Ya Rasulellah! Allah senin günahlarını bağışladığı halde niçin bu kadar ibadet ediyorsun?" deyince iki cihan güneşi sevgili peygamberimiz: "Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı? buyurdu.
*
O, asla iyiliği unutmayan kadirşinas, mükemmel bir insandı. Hz.Haticeyi vefatından sonra her daim hayır ile anar, hatta onun bir akrabası veya bir dostu gelecek olsa onlara da hürmet eder, izzeti ikramda bulunurdu. 
*
Süt annesi Halime onu dört yaşına kadar emzirmişti. Hz.Rasulullah'ı ne zaman ziyaret edecek olsa ayağa kalkarak onu karşılar, üzerindeki cübbeyi yere serer, üzerine otutturur ve yanından ayrılırken de hediyeleri ile onu kabilesine uğurlardı. 
*
Mekke'nin fethinden sonra Medineli Ensar "Artık Hz.Peygamber Medine'de kalmaz, Mekke'ye döner ve oraya yerleşir." diye düşünmeye başlamıştı. Lakin tam aksine o vefâlı nebî, çok zor zamanda yanlarında olan Ensar'ın yanına yerleşeceğini beyan eder. Neticede de öyle olur. Mekke'nin fethinden yaklaşık iki hafta sonra Medine'ye döner ve bütün âlemi Cihana ne kadar vefâlı bir insan olduğunu gösterir.
*
Bir gün, babası Uhud Savaşında şehit olmuş küçük bir kız çocuğunu mahzun bir halde görür, yanına gider ve ona durumunu sorar. Kız da: "Ya Resulallah! Babam vefat edince annem de başkasıyla evlendi. Bana bakacak kimsem de yok, bu sebeple üzüntülüyüm." Bu söz üzerine Hz. Peygamber ona: "Resulullah baban, Aişe annen, Fatıma senin kız kardeşin olmasını ister misin?" der. Hz Peygamber bu yaklaşımı ile çocuklara ne kadar merhametli olduğunu gösterdiği gibi, islam uğrunda şehit olan sahabenin yetim kızına sahip çıkarak da şehidine vefâsını göstermiştir.
*
Hem yetim, hem de öksüz olan Hz. Peygamberimiz sekiz yaşından sonra evlenene kadar amcası Ebu Talib'in evinde kaldı. Ebu Talib'in eşi Fatıma b. Eset idi. Hz. Peygamber onun vefat ettiği haberini alınca üzüntüsünü: "O benim annemden sonra annem idi, kendi çocuklarından önce benim karnımı doyurur ve saçlarımı tarardı" ifadesi ile ona olan sevgisini ve vefâsını dile getiriyordu.
*
Zaman zaman mescid-i nebevi'yi temizleyen yaşlı bir kadın vardı. Hz. Resulullah bir gün sefere çıkar, döndükten sonra o kadını bir müddet göremeyince sorar: "o kadın ne oldu?" diye. Sahabede o kadının vefat ettiğini bildirince, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz çok üzülür, kabrini ziyarete gider ve bu kadın için gıyabî cenaze namazı kılar. Bu davranışı da onun ne kadar kadirşinas, vefakâr ve iyiliği unutmayan, mükemmel bir insan olduğunu gösterir. 
*
Bizler de inanmış müminler olarak, ruhlar âleminde inancımızı Cenab-ı Hakk'a "Galû belâ" diyerek ifade ettik. Başta bu söze sadakat şarttır. Anne ve babalar insanlar içinde en çok vefâ gösterilmesi gereken kimselerdir. Eş, dost, akrabaya vefâ da bu hususta çok önemlidir. Lakin bazı insanlara şahit oluyoruz ki; ne annesine, ne de eşine vefalı. Evlenince annesini, ileri yaşta biraz zenginleşincede eşini terk eden nice vefasız insanlar var malesef.
*
Cennet gibi bir vatan üzerinde yaşıyoruz. Dağı ayrı bir güzel, ovası ayrı bir bereket. Üç bir yanı deniz ile çevrili mükemmel bir memleket. Şehitlerin kanlarıyla suladığı ve bize armağan ettiği mükemmel bir vatan. Mehmet Akif Ersoy bu vatana karşı olması gereken vefâmızı şu şekilde dile getiriyor:
*
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı Verme, dünyaları alsanda bu cennet vatanı.
*
"Dostuna vefâlı, düşmanına müsamahalı ol" sözü de bu konuda çok manidardır. "Cömertlik olmayınca malın, vefâ olmayınca arkadaşlığın hayrı olmaz" denir. Başta Allah'a, anne-babaya, eş, dost ve akrabaya karşı vefâlı olmak, ayrıca verilen sözün yerine getirilmesi ve yapılan iyiliğe karşı vefâlı olmak imanın kemâlâtındandır. Bu hususta vefâsız olmak ise; hem imanın, hem de ahlakın zaafiyetindendir. 
*
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diye buyuran bir medeniyetin inançlı neferlerinin vefâsız olması pek mümkün değildir, Öyle değil mi?
YORUM EKLE

banner17