İkbal...

    İkbal, bu coğrafyada doğan her bireyin önce anne- babasında sonra kendisinde, sevdiklerinde ve evlatları için en büyük kaygının başında gelir. Daha iyi bir gelecek ve yaşam koşulları için imkanları doğrultusunda yetiştirilen her birey kararlarını kendi almaya başladığında “ben ne olacağım” kaygısıyla okur, çalışır, üretir- tüketir, ilişkiler kurar ve kendine bu dünya ve sistem içinde yer bulur.  
    İkbal öyledir ki efsununa kapıldığında insanı savurur. Değiştirir, gaddarlaştırır, değer yargılarını elinden alır yerine menfaati ve çıkar ilişkilerini koyar. Sistem içinde yer bulmak için günümüzde ihaneti, yanlışa doğru demeyi, biat etmeyi, yaşça büyüklerinin haricinde el öpmeyi, yalan söylemeyi, yanlışa taraf olmayı normalleştirir.  
    İkbal bir kere girdimi insanın kanına hiçbir makam hiçbir mevki yetmez, hep daha fazlasını istetir. Büyüdükçe daha acımasız, daha gözü kapalı, daha hırslı hale getirir insanı. Olamayacak olanı bildiği halde olacakmış gibi koşturur. Olmadığında da “ben olmayacağını söylemiştim” dedirtir. Önündekini ve arkasından geleni tehlike gördürür. Çelme takıp ayak kaydırmayı hak saydırır insana. Yetemeyeceği konumu istetir ve tehlike burada zirveye ulaşır. Çünkü ikbale kapılan bulunduğu yerden eğer daha ileriye gidemeyecekse ayrılmaz. Ayrılmamak için her yolu dener. Rakipleri kırk takla atıyorsa kırkbir kere atmaya çalışır, atamazsa attığını söyler, attığını söyleyen şahitler buldurur onları meydanlarda bağırttırır. İkbal eğer yeterlilikten üstün geliyorsa üstlerine methiyeler dizdirtir. Haramı helali bilmez, önemsemez ikbal. En uç görünse de bir anda ters kutupta en uç olmayı makul- kabul eder, yüksünmez, utanmaz.  
    Basit bir sınıf başkanlığında da böyledir, bir müdürlükte de parti ve ülke başkanlıklarında da… kişi ikbalin esiri olduğunda başkasını, toplumu önemsemez. Talimatların ve üstlerinin kuklası olur. Kendisi haricinde “kime ne oluyorsa olsun” der. En acısı da bunu gerçekten inanarak söyler. Çok daha kötüsü gözünün yaşına bakmadan etkisi altındaki insanları yakmaktan, yok etmekten de yüksünmez. Üstlerinden sarı kart yememek için tavşanı koşturur tazıya tutturur. Altlarından da kendinden daha düşkün olmasını ve ikballeri için her verdiği emri uygulamalarını bekler. Durum budur. İşin ilginç tarafı mağdur olan da mağdurluğunu ikbal görür. Kendini daha çok kullandırmak için paspas olur yetmez ama yetmez. Hiçbir şey yeterli gelmez. Çünkü her zaman her şeyin daha fazlasını yapacak mutlaka bir ikbal sevdalısı vardır.
 Hal böyle olunca;
     İnsanı insan yapan onur, gurur, şeref, namus, alın teri, helal, saygı, sevgi gibi değerler yok olur. Mevkiler ve yetkiler yetersiz fakat emir komuta içinde emme basma tulumba gibi kafa sallayan ya da el indirip kaldıran sonrasında ne olacağını umursamayan varlıkların elinde çürür, basitleşir ve etkisi altında olanlara eziyet olarak geri döner. Özel şirketler umurumda değil de seçilmiş olarak gelenler umurumda. Onları seçenler umurumda. İnsanların onları neden seçtikleri umurumda. Yönetici olması gerekip de kendi kabuğundan çıkamayanlar umurumda. Atanmışlar mesele değil de seçilmişlerdeki yozlaşmışlık- sözüm ona ikbal davaları umurumda. On yıllarca yaratılan hasarlar umurumda. Memleket umurumda gelecek nesiller umurumda. Tercih için ortada duranların ikbal düşkünlüğü ortada. Toplumu bu keşmekeşe sokan sistem umurumda. Sahi ne olacak böyle?
CEM ARMUTLU

YORUM EKLE

banner17