Aşure günü ve Nuh Tufanı!

Allah’ın indirdiği ve tahrif edilmemiş tek kutsal kitap olan Kuran’da, Tufan olayı, Tevrat’ta ve çeşitli kültürlerde geçen Tufan anlatımlarından çok daha farklı bir biçimde aktarılmaktadır. Tahrif edilmiş olan Tevrat’ta bu tufanın evrensel olduğu ve tüm dünyayı kapladığı söylenir. Oysa Kuran’da Tufan’ın evrensel olduğu şeklinde bir ifade yoktur. Aksine ilgili ayetlerden Tufan’ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, sadece Hz. Nuh’u yalanlayan kavmin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Helak olanlar Hz. Nuh’un tebliğini reddeden ve isyanda direten kavimdir. Bu konudaki ayetler şöyledir:

Andolsun, Biz Nuh’u kavmine gönderdik. (Onlara) ‘Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp korkutucuyum. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acıklı bir günün azabından korkarım’ dedi. (Hud Suresi, 25-26)

Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. (A’raf Suresi, 64) 

Böylece onu ve onunla birlikte olanları Katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk. (A’raf Suresi, 72)

Görüldüğü gibi Kuran’da tüm dünyanın değil, sadece Nuh kavminin helak edildiği bildirilmektedir. Tahrif edilmiş Tevrat ve İncil’deki izahların düzeltilmiş gerçek hallerinin aktarılması da Kuran’ın bütünüyle Allah Katından gönderilen bir Kitap olduğunu kanıtlamaktadır.

Tufan’ın gerçekleştiği düşünülen arkeolojik bölgede yapılan kazılar da, Tufan’ın tüm dünyayı kaplayan evrensel bir olay değil, Mezopotamya’nın bir bölümünü etkisi altına almış olan çok geniş bir afet olduğunu göstermektedir.

Ayrıca Kuran’da, geminin Tufan sonrası “Cudi” ye oturduğu bildirilmektedir. “Cudi” kelimesi kimi zaman özel bir dağ ismi olarak alınır, oysa kelime Arapça’ da “yüksekçe yer, tepe” anlamına gelmektedir. “Cudi” kelimesinin bu anlamından, suların ancak belirli bir yüksekliğe eriştiği, karayı bütünüyle kaplamadığı anlaşılmaktadır. Yani Tufan’ın, muharref Tevrat’ta ve diğer efsanelerde anlatıldığı gibi tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki tüm dağları yutmadığını, sadece belirli bir bölgeyi kaplamış olduğunu Kuran’dan öğrenmekteyiz.

 30 Eylül Cumartesi muharrem ayının 10. Günüdür yani aşure günü. Muharrem’in 10. Günü Hz. İbrahim (a.s) doğdu ve Nemrut ‘un attığı ateşten kurtuldu, Hz. Yunus (a.s)kendisini yutan balığın karnından kurtuldu, Hz. Yusuf (a.s) kardeşleri tarafından atıldığı kuyudan çıkarıldı, Hz. Musa (a.s) firavun ve askerlerinden kaçarken asasını vurup Nil nehrinde kendine ve kavmine yol açtı. 

Biz Müslümanların bu olaylardan çıkaracağı şöyle güzellikler vardır. Çünkü fırsatlar hazır olanlar içindir ve tufan Nuh için kurtuluş oldu. Bu günü milat kabul edip Hz. İbrahim’in (a.s)bu gün ateşten kurtuldu bende bana ve dinime zarar veren kötü bir huyumdan kurtulayım diyebiliriz. Hz. Yunus’ u(a.s)balığın karnından çıkaran rabbim bizi ve tüm Müslümanları da bu zillet ve sıkıntılardan kurtarması için Hz. Yunus(a.s ) un tesbihini vird edebiliriz.

 La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin (Senden başka hiçbir ilah yoktur, sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, muhakkak ki ben nefsime zülüm edenlerden oldum)  Hz. Yusuf’un (a.s) kuyudan çıkarıldığı gibi bizde en azından TV‘de  Gereksizce seyrettiğimiz dizilerden kurtulmayı deneyebiliriz.

 Evimizde kuyuya düşmüş misali televizyonun karşısına geçip uyku gelinceye kadar kıpırdamadan aynı kuyuda kalıyorsak eğer, ey Rabbim benim ömrümü en güzel şekilde istihdam eyle diye dua etmesi gerekmez mi?

Hz. Musa(a.s) Rabbim’ in verdiği asayı vurup Nil nehrinde kendine ve kavmine yol açıp kurtulmadı mı? Rabbim bize de Kur’ an-ı ve Hz. Muhammed’in sünnetlerini yaşantısını verdi okuyalım yaşayalım vuralım tüm kötülerin kötülüklerin başına önce kendimizi sonrada tüm insanlığı kurtaralım.

Muharremin 10.günü kurtuluş günü Allah’ımız ile yeniden ahit günü olsun. Yüzümüzü haktan yana dönüp her tarafı ateş olan, imtihan olan bu dünyada mumdan kayığımızı eritmeden yüzdürmesi için rabbe dua ve niyazlar edelim.

Aşureyi yapanlar bilir önce yiyeceğe katılacak ve pişirilecek olan her bir çeşit ayrı kaplarda pişer sonrada bunlarla beraber tüm malzemeler  büyük bir kapta birleşir, içine  su ve şeker ilave edilir. Tüm malzemeler ve lezzetler bir aradadır lakin birbirine karışmaz birbirinin tadını yok etmez.

Biz Müslümanlar olarak her ırk, kavim, mezhep hepsi kendi kabında, ülkesinde, toprağında pişecek sonrada tümü ümmet çatısı altında birleşecek ümmet olacak Kur’ an ve Hz. Muhammed’in sünneti ilave edip tüm insanlık alemine  İslam olarak sunulacak.  İslam varsa Barış vardır. Barışı tehdit eden her türlü çabaya bilgiye müdahaleye karşı durmalıdır. İslam, insanlığın değişmeyen kimliğidir. İnsan, toplum, devlet ile medeniyet; bu anlayış, bilgi, iman, ahlak üzerine bina edildiği zaman ancak gerçek anlamda adalet tesis edilebilir, barış sağlanabilir ve huzura kavuşulabilir.

Böylelikle Asırlardır su gibi hava gibi Muhammed’i adaletten yoksun kalan bu yaşlı dünyaya taze bir nefes olacağız. Şüphe yok ki Allah kendisi için katlanılan sıkıntıların altında kalmaz.Rabbim’ in rızası,affı ve merhameti tüm Müslümanların üzerine olsun.

 Mustafa Hakkı SEZGİN

YORUM EKLE

banner17