Rahmetin yolu zahmetten geçer!

Umum olarak insanlar; hep rahmet ister, bereket ister. Ancak bu rahmete hasıl olabilmek için bazı insanlar, zahmetlere girmenin ve bu zahmetlere katlanmanın şart olduğunu bilmezler. Bundan dolayıdır ki, önce zahmet, sonra rahmet denilmiştir. Yani "zahmetsiz rahmet yoktur."

***
Gayelerine erişenler, gayeleri uğrunda zahmetlere sabreden kimselerdir. Bazı zahmetsiz rahmete erişenler ise mîrasyedi kimselerdir ki, bunlarda toplumda parmakla sayılacak kadar azdır. 
***
"Muhakkak ki, zorlukla beraber kolaylık vardır"(İnşirah, 5) ayeti bize "sabrın sonu selamettir, başa gelen çekilir" sözünü hatırlatır. 
***
Öğrencinin muvaffak olabilmesi için; çalışması, gayretini ortaya koyması şarttır. Pazarcının malını-mahsulünü satabilmesi için soğuk-sıcak demeden, sabahın erken vaktinde pazar yerinde tezgahını açması ve satış için akşamın geç saatine kadar o pazaryerinde tezgahının başında, gayretini ortaya koyması şarttır. Öğrencinin de, pazarcının da gayretinde zahmet vardır. Ancak her zahmette de rahmet... Öyle değil mi?
***
Yeryüzünün en değerli varlığı insandır. İnsanların en mükemmeli ise peygamberlerdir. Onlar bile ne çileli yollardan geçmiş ve ne büyük zahmetlerle karşı karşıya kalmıştır. 
***
Hz. Yusuf çocukken kuyuya atılmış, köle olarak satılmış, babası Yakup Aleyhisselam'a uzun yıllar hasret içinde kalmış ve bütün bunların üzerine de iftiraya uğrayarak uzun yıllar zindanda kalmış...daha ne büyük çilelere katlanmıştır. Ama O, sabrının nihayetinde; babasına, kardeşlerine kavuşmuş, daha da önemlisi Mısır'a Sultan olmuştur Yusuf Aleyhisselam.
***
Ebu'l Enbiya olan Hz. İbrahim, Nemrut ve putperest olan kavme karşı tebliğ ve davet yapayım derken, ne hakaretler işitti, ne çileler çekti, hatta ateşe atılmasına karar verildi birgün. O ise sadece, "Hasbiyellahu ve ni'mel vekîl" diyor Allah'a sığınıyordu. Cenabı Hakk'ta "Ol" dedemesiyle yüce peygamberi için o ateşi gül bahçesine çeviriyordu.
***
Bu çilelerin en zorunu ve en büyüğünü Hz. Muhammed Aleyhisselam çekmiştir. O, kırk yaşında peygamber olur. İslam davasını önce üç yıl kadar Dar'ül Erkam denen evde gizliden gizliye yürütür. Bu üç yıldan sonra İslam davasını aşikâr eder. Kabe civarında yüksek sesle "La ilahe illallah Muhammed'ur Resulullah" der insanlara. O'na ve inanan sahabesine zulmederler yıllarca. Sosyal boykot uygularlar onlara; kimse onlarla alışveriş yapmasın ve kız alıp vermesin diye. Hatta birgün Hz. Resulullah hemen Kabe kapısı önünde secde halindeyken, kocaman deve işkembesini üzerine koydular. Yine başka birgün Taif'e gitti İslam'ı tebliğ edeyim diye. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz orada da taşlandı. Ama O, asla davasından dönmedi ve "Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben bu davadan vazgeçmem" dedi. Doğduğu şehir; Ata-baba yurdu, tüm şehirlerin anası olan Mekke'den kovdular O'nu. Nemli gözlerle, mahzun bir şekilde çıktı yola, yol arkadaşı Hz. Ebubekir ile beraber. Üç gün-üç gece Sevir Mağarası'na sığındılar. Ve oradan çıkıp 450 kilometre mesafede olan Medine'ye vardılar. Orada da müşrikler, rahat bırakmadılar O'nu ve inananları. Bedir, Uhud ve Hendek savaşı, derken Allah yolunda Cihad ettiler yıllarca. Mallarını, canlarını ortaya koydular. Ne çileler çektiler, ama ne çileler...Ancak onlar asla yılmadılar.
***
622 yılında Mekke'den göç eden Hz. Peygamber ve sahabesi, 630 yılında Allah'ın inayeti ile Mekke'nin fethine mazhar oldular. Hz. Yusuf'u zindandan çıkarıp Mısır'a Sultan eyleyen Yüce Mevlâ, Hz. peygamberi de sığındığı sevir mağarasından çıkarıp, çektiği nice çilelerden sonra önce, "Hakimu'l Haremeyn'i şerifeyn" eyledi, Daha sonra da kısa zamanda Arap yarım adasında gönüllere sultan eyledi.
***
Rabbimiz, zahmete katlanan ve sabredenleri şöyle müjdeliyor:
-
"Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele." (Bakara, 155) 
***
Son zamanlar bütün dünyayı kapsayan bulaşıcı hastalık "Coronavirüs" sebebiyle, zaman zaman alınan tedbirler gereği evimize kapanmış olmamız, bizler için çok büyük bir zahmet olarak görülebilir. Ancak bu durum, nice zamandır evimizde aile olarak kaybettiğimiz "muhabbet" gibi önemli bir değerimizi yeniden kazanmamıza, nefsimizle başbaşa kalıp yaratılış gayemizi hatırlamamıza sebep olabilir. Dolayısıyla bu zahmete de katlanmalı, onu rahmet'e çevirmenin çaresine bakmalıdır. Bu da krizi fırsata çevirmenin taa... kendisidir.
***
Bıçak, balta, satır gibi faydalı aletler, topraktan ayrıştırılan demir ile yapılır. Demir metali önce kızgın hale getirilir. Daha sonra belli bir kalıba dökülür ve kızgın haldeyken biraz dövülür, son olarak yine kızgın haldeyken suya basılan bıçak vb. âletler keskin ve çelik gibi olur, faydalı hale gelir. Bu aletler nasıl ki, belli zor şartlar altında faydalı hale geliyorsa, İnsanoğlu da dünyanın menfaatinden faydalanabilmek için tüm zorluklara göğüs germeli, zahmetlere katlanmalı ve sabretmelidir.
***
Dünyanın en büyük nimetlerinden biri de kişinin çocuk sahibi olmasıdır. Ona sahip olabilmek için, "ayaklarının altı Cennet olan anneler" ne büyük zahmet ve doğum sancısı çeker mesela, öyle değil mi?
***
Yağan yağmurdan önce; rüzgar, gök gürlemesi ve şimşek çakması da bize rahmetten önce bir hareketin, gayretin ve de zahmetin olması gerektiğini işaret ediyor öyle değil mi?
***
Demek ki, zahmetsiz rahmet olmaz. Demek ki, rahmetin yolu zahmetten geçer... vesselam
YORUM EKLE

banner17