İSLAM, İNSAN VE ŞUUR

Bizler Elhamdülillah Müslüman´ız. Bu lutfünden ve nimetinden dolayı Cenab-ı Hakk´a sonsuz şükürler ederiz.

Çok iyi biliyoruz ve görüyoruz...

İSLAM, İNSAN VE ŞUUR

Bizler Elhamdülillah Müslüman´ız. Bu lutfünden ve nimetinden dolayı Cenab-ı Hakk´a sonsuz şükürler ederiz.

Çok iyi biliyoruz ve görüyoruz ki, bu kainatı ve bizleri yaratan Rabbimiz sonsuz kemal sahibidir. Onun azameti kibriyası ve sonsuz kemal sıfatı böyle bir kâinatın yaratılmasını gerektirmiş ve bu kâinatı yaratmıştır. İnsan yaratılmışların en şereflisi, en üstünü ve en mükemmelidir. İnsan diğer varlıklardan farklı olarak akıl, şuur ve irade ile donatılmış; iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayırt edebilme yeteneği verilmiştir. 

İnsanın kendisini ifade edebilmesi, diğer insanlara faydalı olabilmesi ve kemale erebilmesi, aklını ve iradesini iyiden, güzelden, doğrudan, faydalıdan ve adaletten yana kullanması ile mümkündür. İnsan iyiyi, güzeli, doğruyu, faydalıyı ve adaleti nereden alacaktır. Bizi yaratan Rabbimiz bize bu yolu göstermiştir. O yol İslam´dır. İslam Rabbimizin bize gönderdiği, dünya ve ahiret saadetimizin tek ilacı ve çaresidir. Bizler, iyiyi, güzeli, doğruyu, faydalıyı ve adaleti ancak İslam´dan alabiliriz.  Eşrefi Mahlûkat olarak yaratılan insana verilen bu nimetler (yukarıda belirtilen 4 temel meziyet, akıl nimeti, cüz-i irade ve İslam nimeti) Rabbimizin adil sıfatı dolayısıyla insanı, bu nimetlerin gereğini yerine getirmekle mükellef kılmaktadır.

Bu nimetleri hayır yolunda kullanırsak en büyük mükâfata nail oluruz. Maazallah şer yolunda kullanırsak cezaya müstahak oluruz.

Bu açıdan baktığımız zaman, dünya hayatında vecibelerini yerine getirip getirmemek bakımından hayra veya şerre çalışmak bakımından imtihan oluyoruz demektir.

Peki, bu imtihan nasıl oluyor? Bu imtihan; Bir insan iyimidir, kötümüdür? esasına göre yapılmaktadır. Yani bu imtihan en ulvi, en kıymetli, en yüksek bir gaye bakımından yapılmaktadır. Bir Hadis-i Şerifte “ insanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır ” buyrulmaktadır.

İyilik kendi kendine olmaz. Başkasına faydası dokunmakla olur. En büyük fayda, en büyük iyilik, herkesin, bütün insanların iyiliğini istemek ve bu yolda elinden gelen gayretle çalışmaktır. Yani bütün insanların dünyada da, ahirette de mutlu olmalarını istemek ve bu yolda bütün gücüyle çalışmaktır.

 İnsanların saadeti için yanlışın değil doğrunun, kötü ve çirkinin değil, iyinin ve güzelin, zararlının değil, faydalının, zulmün değil, adaletin hâkim olması gerekir

İnsanların saadeti için her şeyden önce beş temel şartın var olması gerekir. Bunlar:

1. Şefkat, sevgi, barış, huzur, kardeşlik ve hoşgörü

2. Hürriyet ve insan hakları ve özgürlüklerin en geniş anlamda var olması ve kullanılması

3. Herkesin hürriyetlerini kullanırken hürriyetler arasında çatışma olduğunda, özgürlüklerin sınırlarının adaletle çizilmesi,

4. İnsanlar ihtiyaçlarını kolay ve bol bir şekilde karşılayabilmeleri için refahın olması,

5. Yukarıdaki unsurların hepsi sağlansa da saadet tam olarak gerçekleşemez; tam saadet için izzet, onur ve saygınlık da gereklidir.

İnsan bu beş şarta sahip olmadan saadet bulamaz.

Bundan dolayı bizler insanların saadeti için zorunlu olan bu beş temel şartın tesisi için tüm gayretimizle çalışmayı, bir insanlık vecibesi olarak görüyoruz.

Biz sevgi ve kardeşlikten yola çıkan insanlar olarak, Kin ve düşmanlığı öne çıkaranlardan farklı olarak bizim inanışımızın temeli şefkat ve sevgidir.

Bu açık bilinen gerçeklerin ispatı için ayrıca gayret göstermeye lüzum yoktur. Bizim kitabımız Kur´an-ı Kerim Bismillahirrahmanirrahim ile başlamaktadır. Esma-ül Hünsasında mevcut “Kahhar”, “Züntikam” gibi mübarek isimleri de vardır. Ama kitabımız bu isimlerle değil, Rahman ve Rahim ismiyle, yani esirgeyici, bağışlayıcı, hoşgörücü, şefkatli manasına gelen isimlerle başlamaktadır. Ve Peygamberimiz(s.a.v) Rahmetellilalemin olarak gönderilmiştir. Sadece bu gerçekler dahi her şeyi ispata yeter.

Bunun için İslam, masum insanlara zarar verilmesine ve terörizme temelden ve kesinlikle karşıdır.

Ve yine bunun için İslam, asırlar boyu bütün insanlığın saadeti için insanlığa en büyük hizmetleri yapmış ve insanlık medeniyetine en büyük katkıları sağlamıştır.

Müslümanlığın gayesi bütün insanların dünya ve ahiret saadetidir. İyi bir insan olabilmek ve dünya imtihanını kazanabilmek için Rabbimizin verdiği meziyetleri, hayır yolunda kullanmaya, “şerri” önlemeye, “Salih” amel işlemeye ve “İfsadı” önlemeye, bundan dolayı da bir insan olarak bize verilen dört temel meziyetlerimizi;

  • Doğru ve yanlışı ayırdıktan sonra, doğrunun hâkim olması için,
  • İyi ve güzel ile çirkini ayırt ettikten sonra, iyi ve güzelin hâkim olması için,
  • Faydalı ve zararlıyı ayırt ettikten sonra, faydalının hâkim olması için,
  • Adalet ve zulmü ayırt ettikten sonra, adaletin hâkim olması için, kullanmakla yükümlü bulunmaktayız. Bu doğrultuda çalışmayı en büyük ibadet saymalıyız.

Bu gerçekler istikametinde ifade etmek isterim ki bir milletin gücü ne tankıdır, ne topudur, nede parasıdır. Bir milletin asıl gücü imanlı ve şuurlu evlatlarıdır.

Şuurlu bir insanın üç özelliği vardır. Bunlar:

  • Hakkı üstün tutmak,
  • Nefis terbiyesini esas almak,
  • Maneviyatçı olmaktır.

Bir insanda bu özellikler bulunursa onda ayrıca şu üç özellik daha bulunur. Bunlar ise:

  • Hidayet
  • Feraset 
  • Dirayet özellikleridir.

Ayrıca insan temiz bir fıtratla yani İslam fıtratı ile yaratılmıştır. Bu fıtratın muhafazası ancak eğitim yolu ile olmaktadır. Eğitim ilkönce ailede başladığı için anne veya baba Yahudi veya Hıristiyan´sa çocuklarını Yahudi veya Hıristiyan olarak yetiştirmektedirler. Ebeveyn Müslüman´sa evlatlarına İslam inanç esaslarını, ibadet esaslarını, İslam ahlakını ve Müslümanlığı bir bütün olarak öğretmektedir. Eğitimin ikinci ayağı okullardır. Okullarda öğrencilere faydalı ve zararlı bilgileri öğretmenler öğretmektedirler. Öğretmenler kendilerine emanet edilen öğrencileri Salih nesiller olarak yetiştirmeye çalışan çok önemli insanlardır. Yaratıcımızın sıfatlarından bir tanesi de “El Rab” sıfatıdır; yani terbiye edendir, koruyandır, gözetendir. Peygamberler insanlara Hakkı tebliğ eden kimseler olarak hakkın ne olduğunu öğreten, nasıl yaşanacağını fiilen gösteren, eğitimini yaptıran ilk öğretmenlerdir. Öğretmenlik mesleği bir bakıma peygamberlik mesleğidir. Öğretmenler mesleklerini Allah´ın kendilerine bir lütfu olarak görmelidirler. Önce Ahlak ve Maneviyat temelinden hareketle nesilleri insan sevgisi ile dolu Allah rızası için iş görebilen kimseler olarak yetiştirmelidirler.

Güncelleme Tarihi: 10 Aralık 2011, 10:47
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner17