Fatih'in bayramı ne zaman?

Fatih'in bayramı ne zaman?
banner46

Azınlıklar, haklarını alarak kutsal ramazan ayımızda bayram yaptılar. Fatih'in emaneti azınlıklar bayram ettiler. Peki Fatih'in bayramı ne zaman?

Bu çarpıcı soru Yazar D. Mehmet Doğan'dan geldi. 

Doğan'ın Yeni Akit'teki yazısı şöyle:  

Türkiye'deki azınlık dinî kurumları, bize Fatih Sultan Mehmed'in emanetidir. Genç Sultan Mehmed İstanbul'u fethetti, Hz. Peygamber'in müjdelediği mutlu emir/kumandan oldu.

İstanbul barış yoluyla alınmadığı için Fatih onun en büyük mabedini fetih hakkı olarak camiye çevirdi.

İlk cuma namazını orada kıldı. Fatih Sultan Mehmed'in vakfı olan Ayasofya, 1934 yılına kadar, beş yüz yıla yakın, cami olarak milyonlarca müminin ibadet mekanı oldu. Binlerce alim, imam, hatip, vaız, müezzin... Orada vazife yaptı.

Mütareke döneminde İstanbul işgal edildikten sonra kamuoyunu en fazla meşgul eden meselelerden biri de Ayasofya'nın durumu idi. Yunanlılar Ayasofya'nın Rumlara, Patrikhane'ye verilmesini istiyordu. Diğer işgalciler de buna karşı çıkmıyor, ama müslümanlar ona büyük değer verdiği ve ölümleri pahasına kubbesine çan dikilmesine razı olmayacakları bilindiği için bir sonuca varılamıyordu.
Ayasofya'nın statüsü Sevr görüşmeleri sırasında da gündemde idi. Ayasofya'nın İslam mabedi olmaktan çıkarılmasında müttefikler mutabık kalmıştı.

“Lozan, hiçbir zaman tatbik kabiliyeti olmayan Sevr'in tedil edilmiş şeklidir” tezimizi destekleyen örneklerden biri de Ayasofya konusudur. Lozan'ın arkaplanında kayda geçmiş veya geçmemiş Sevr vardır. Öyle olmasa idi, Ayasofya 1934'te müzeye tahvil edilmek zorunda kalınır mıydı?

Zamanın iktidarı, üzerindeki baskıyı, camilikten çıkarıp müze yaparak savuşturdu. Ayasofya'nın güle oynaya müze yapıldığı kanaatinde değilim. Aksine bunun mecburiyetten kaynaklandığı, Türkiye'nin hükümranlık durumunun orayı cami olarak muafazaya yetmediği görüşündeyim.

Türkiye'nin statüsü Lozan'da doğu ve batı arasında ara alanda küçük millî/ulusal bir devlet olarak belirlendi. Onun millilik vasıflarının Osmanlıyı, İslamı çağrıştıracak bir alanda görünmesi de uygun bulunmuyordu. O yüzden Türkiye sentetik bir millet/ulus tasavvuru üzerine kuruldu.

Bu tasavvurda uzun süre dinin, dinin rengini verdiği geleneğin, tarihî derinliğin yeri yoktu.

Türkiye, 21. Yüzyılın başında 20. Yüzyılın kalıplarını aşacak bir gelişme gösterdi. O yüzden Başbakanımız, ramazan ayının son günlerinde azınlık temsilcilerine bir iftar yemeği verdi ve bizim kutsal ayımızda, onların bayram etmesini sağlayacak kararı açıkladı. 1936'da azınlıklara ait emlake el konulmuş, bir kısmı devlet tarafından tasarrufuna alınmış, bir kısmı da özel ellere geçmişti.

Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, Türkiye büyük bir özgüvenle, bu emlakin, taşınmaz malların, sahiplerine iadesini kararlaştırıyor, kısacası hak sahiplerine hakların iade ediyor.

Hakkı teslim etmek, elbette ki, kendine güvenen bir yönetimin yapabileceği bir iştir. Nitekim Fatih Sultan Mehmed de, aynı özgüvenle Rum patrikliğine müsade etmiş, aynı şekilde Ermenilerin bir patriklik tesisini de uygun bulmuştu.

Azınlıklar, haklarını alarak kutsal ramazan ayımızda bayram yaptılar. Burada şu soruyu sormadan edemiyoruz: Fatih'in emaneti azınlıklar bayram ettiler. Peki Fatih'in bayramı ne zaman?

Ayasofya meselesi, kaba hatlarıyla ifade edersek, bir vakıf malına devlet tarafından el konularak müzeye tahvil edilmesi hadisesidir.

Devlet vakıf mallarına el koyabilir mi?

Vakıfı belli (Fatih Sultan Mehmed Han), vakıf şartları belli, vakıf şartlarına uymayanlar için vakfedenin laneti ortada iken bu yapılabilir mi?

Ayasofya'nın müzelikten çıkarılması bir hakkın iadesinden başka bir şey değildir. Daha önceki sağ iktidarlar, istemelerine rağmen, Türkiye'nin hükümranlık alanında olmadığı için Ayasofya'yı müzelikten çıkaramadılar.

Bugün Türkiye, gerçekten hükümran bir devlettir ve kendi kararlarını verecek, hak sahiplerine hakkını teslim edecek kudrettedir.

İnşallah bunun böyle olduğunu göreceğiz!

Mehmet Doğan / Yeni Akit

 

Güncelleme Tarihi: 31 Ağustos 2011, 13:30
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner17